Gelişen teknoloji ile birlikte teknolojinin her alanda işleri kolaylaştırması ile beraberinde gelen son trendler günümüzde oldukça yaygın ve popüler hale gelmiştir. Bu durumdan hareketle son zamanların en popüler trendi haline gelen yapay zeka ile ilgili araştımalardan kısaca bahsedecek olursak;
Önce yapay zekânın tarihsel sürecine bakılmıştır. McCulloch ve Pitts tarafından 1943’te yapay sinir sisteminin ilk matematiksel modeli geliştirilmiş, bunun mantıksal VE ve VEYA işlemleri ile gerçekleştirilebileceği gösterilmiştir. Ülkemizde ise Ord. Prof. Dr. Cahit Arf; “Makine düşnebilir mi ve nasıl düşünebilir?” sorusuna cevap aramıştır. 1958-1959 yılılnda Erzurum Atatürk Üniversitesi açılışında konuşan Cahit Arf, bu soruya cevap aramıştır. Makinelerin insan gibi estetik olamayacağını, insanın kendi inisiyatifiyle hareket ettiğini, makinelerin de uzun süre alsa da kendi inisiyatifiyle hereket edebileceklerini ve bu seviyeye gelmek için çok çalışılması gerektiğini ifade etmiştir. Yine ülkemizde ilk YZ ve Yapay Sinir Ağları Konferansı (TAINN 1992) gerçekleştirilmiştir. Konferans Başkanlığını Prof. Dr. Altay Güvenir yapmıştır.Yapay zekânın 1943’lerden günümüze kadar büyük bir gelişme gösterdiği aşikârdır. Yapılan literatür taramasında en genel hali ile yapay zekâ “Bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyetidir” diyebiliriz. Yapay zekâ tanımının, birçok tanımına rastlanmıştır. Bilim insanlarının tanımlarına bakıldığında bu tanımlarda değişiklikler olabilmektedir. Bu tanımlarda YZ;
Winston ve Prendergast’a göre; “makinaları daha zeki yapma, zekânın ne manaya geldiğini tam olarak anlama ve makinaları daha kullanılışlı hâle getirme”
Churchland’a göre; “insan beyni gibi çalışan bilgisayarların tasarlanmasıyla insan zekâsına yapay olarak erişilebileceğini”,
Simon ve Fiegenbaum ise; “Bilgisayarlar bazı mantıksal süreçleri takip ederek belirli problemlere çözümler bulabilirler.” İnsanların sahip olduğu “ruhsal durum, hisler, sezgi gibi özelliklerden bilgisayarlar mahrum olduğu için mantıksal süreçleri izleyerek düşünen bilgisayarların, insancıl manada düşünemeyeceklerini” gibi birçok tanıma rastlanmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere yapay zekâ hayatımızın birçok yönünde bir yardımcı, kolayca ulaşılabilecek kısa çözüm yollarına sahip bir teknoloji içerisinde olan uygulamalardır.
Büyük veri ise, “internetin değişik kaynaklarından toparlanan tüm verinin, anlamlı ve işlenebilir hâle dönüştürülmüş şekline” denir. Büyük veri, doğru analiz metotları ile yorumlandığında şirketlerin stratejik kararlarını doğru bir biçimde almalarına, risklerini daha iyi yönetmelerine ve inovasyon yapmalarına imkân sağlayabiliyor. Bu bağlamda ele aldığımızda yapay zekâ ve büyük veri, gelecek günleri şekillendireceğine inanılan iki önemli yapıyı oluşturuyor.
Sanal Eğitim Uygulamaları

Sanal eğitim uygulamaları ile literatürde bir tarama yapılmış çok sayıda bu konu üzerinde hem ülkemizde hem dünyada çok sayıda makalelere rastlanmıştır. Özellikle tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 süresince sanal eğitim daha çok yaygınlaşmıştır. Bu bağlamda bu kısımda sanal sınıf ortamı ve ülkemizdeki süreç ile ilgili kısa bir özete yer verilmiştir.
Sanal sınıf, çevrimiçi bir öğrenme ortamıdır (Wang ve Newline, 2012). Sanal sınıf programı ilk olarak AT & T tarafından 1996 sonbaharında başlatıldı. 1996 ile 2000 arasındaki dönemde, dünyanın farklı ülkelerinden 19000’den fazla öğrenci internet üzerinden işbirliği yapmak ve öğrenmek için sanal sınıfı kullandı (Hiltz, 1994). Sanal sınıflar, öğretenler tarafından etkileşimi sağlamak, topluluk bilinci geliştirmek ve farklı mekânlarda bulunan öğrenenlere ulaşmak amacıyla tercih edilmektedir (Martin, & Parker, 2014). Değişik araştırma bulgularına (Acar, 2017; Fidan, 2020; Kaya ve Ağaoğlu, 2013; Kırmacı ve Acar, 2018; Winther, 1999) göre, sanal sınıf ortamında yürütülen derslerde, öğrencilerin derslere odaklanmaları, teknik, pedagojik ve meslekî sorunlar ile materyal eksikliği, derslerin süresi, erişim, teknolojik alt yapı ve etkileşim gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Sanal ortamda karşılaşılan bu tür sorunlar karşısında, doğal olarak öğretimin kalitesi ve yönetiminin önemi gündeme gelmektedir. Chickering, & Gamson (1987), öğretimin kalitesinin yedi ilkeye dayalı olduğunu belirtmektedir. Bu ilkeler, (1) öğrenci- öğretim üyesi iletişimi; (2) öğrenciler arasında iş birliği; (3) aktif öğrenme; (4) hızlı geri bildirim; (5) görev süresi; (6) yüksek beklentiler; ve (7) çeşitli yeteneklere ve öğrenme yöntemlerine saygı duymak şeklinde sıralanmıştır. Sanal sınıflarda yürütülen öğretimin kalitesinin sağlanmasında bu ilkelerin gerekli ve önemli olduğu söylenmiştir.
Sanal eğitim uygulamalarına bir diğer örnek ise, e-öğrenmedir. Burada genellikle etkileşim yoluyla öğretim yöntemlerini geliştirmek için değil, öğretim materyalleri sağlamak için bir araç olarak görülür (Jiang & Ting, 2000). Eğitimciler ve öğrenciler belirli bir coğrafi konumla sınırlı olmadığından, e-öğrenme geleneksel öğretim biçiminden daha iyidir. Collis’e (1996) göre, e-öğrenme grup uyumunun ve topluluk duygusunun gelişimini teşvik eder, öğrenmede disiplini teşvik eder ve hızlı geri bildirim sağlar ve fikir birliği ve karar vermeyi destekler.
Sanal gerçeklik de sanal öğrenme uygulamaları için en temel başlıklardan bir tanesidir. Sanal gerçeklik için literatürde birçok tanıma rastlanmıştır. Gobbetti ve Scateni’ye (1998) göre, sanal gerçekliğin temelinde gerçek gibi hissettiren, duyulan, davranılan, görünen bir dünya yaratabilme yatmaktadır. Sanal gerçeklik uygulamaları bilgisayarla yaratılmış üç boyutlu bir benzetim içinde gerçek dünyaya ilişkin bir durumun, kullanıcıların vücutlarına giydiği özel aygıtlarla duygusal olarak algılayıp bu yapay dünyayı vücutlarındaki aygıtlarla etkin olarak denetleyebildiği sistemlerdir. Sanal gerçeklik ortamında kullanıcılar, bilgisayar tarafından yaratılmış yapay bir dünyaya girme, orada farklı deneyimler yaşama ve o sanal ortamı yönlendirebilme olanağına sahiptirler (Deryakulu, 1999).
Artırılmış gerçeklik alanında yapılan çalışmaların sayısı son yıllarda artmasına rağmen bu alanda yapılan tanım ve terimler teknolojideki gelişmelere paralel olarak değişkenlik göstermektedir. İlgili literatürü incelediğimizde, Milgram ve Kishino’nun (1994) yaptığı artırılmış gerçeklik tanımı, “gerçek dünya nesneleri yerine dijital ortam ürünlerinin kullanıldığı gerçeklik ortamıdır” en genel tanım olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir diğer tanım ise artırılmış gerçeklik gerçek dünyanın sanal dünya ile gerçek zamanlı olarak bir araya geldiği ve aynı duyusal alanda kullanıcıya ulaştığı ortamlardır (Özarslan, 2011). Literatürdeki tanımlar incelendiğinde artırılmış gerçeklik, sanal nesneler kullanılarak zenginleştirilmiş gerçek dünyalar olarak tanımlanabiliriz. Artırılmış gerçeklik teknolojisi 1960’larda Ivan Sutherland ve öğrencilerinin Harvard ve Utah üniversitelerinde bilgisayar grafikleri üzerine başlattıkları çalışmaların 1970’li yıllarda geliştirilmesiyle ortaya çıkmıştır. Resmi olarak ilk kullanım imkanını Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri ve NASA’da bu teknoloji 1990’lardan sonra yaygınlaşarak daha geniş kitlelere ulaşmıştır (Feiner, 2002 akt. Erbaş ve Demirer, 2014).
Chowdhury (2020) “Virtual Classroom: To create a digital education system in Bangladesh” adlı makalesinde web temelli eğitici sitelerin kullanımının Bangledesh’te artığını söylemiş ve buradaki birçok akademik kurumların öğretmenlerin derslerinin çevrimiçi versiyonlarını oluşturabilecekleri akademik portallar geliştirmeye karar vermiştir. Bu doğrultuda öğrencilerin kendi kişisel deneyimlerinden sanal sınıf kullanımına ilişkin görüşlerini ele almış ve etkileşimli öğrenci merkezli bir öğrenme ortamı oluşturmak için sanal sınıfın özelliklerini belirlemiştir. Sanal sınıf kullanımının öğrencilerin öğrenmelerinde ve sınıftaki performanslarında gelişme sağlayıp sağlayamayacağını anlamaya çalışmıştır. Elde edilen sonuçlarda da katılımcıların çoğunun sanal sınıfın öğrenme amaçlı kullanımına ilişkin olumlu görüşlere sahip olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda Türker ve Dündar (2020), araştırmasında Covid-19 pandemi döneminde Türkiye’de devlet okullarında EBA (eğitim bilişim ağı) kullanımı ve EBA üzerinden gerçekleştirilen uzaktan eğitimin EBA’nın etkin ve verimli kullanılabilmesinin önündeki en büyük engelin internet sorunları, donanım yetersizlikleri ve öğretmenkerin sistemi kullanma noktasındaki deneyimsizlikleri ile teknoloji kullanma becerilerinin zayıflığı olarak ifade etmiştir. Ayrıca EBA’nın en güçlü yönleri olarak zengin içerik yapısı, öğrencilerle canlı ders yapılabilmesi, soru paylaşımı yapılabilmesi ve öğrenci kontrolünün sağlanabilmesi olarak vurgulamıştır.
Kaynakça
Can, E. (2020). Sanal sınıf yönetimi: İlkeler, uygulamalar ve öneriler. Açıköğretim Uygulamaları ve Araştırma Dergisi, 6(4), 251-295.
Chowdhury, F. (2020). Virtual Classroom: To create a digital education system in Bangladesh. International Journal of Higher Education, 9(3), 129-138.
Deryakulu, D. (1999). Çağdas Eğitimde Yeni Teknolojiler. Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Yayınları, 1021.
Erbaş, Ç. Ve Demirer, V. (2014). Eğitimde artırılmış gerçeklik uygulamaları: Google glass örneği. Journal of Instructional Technologies & Teacher Education, 3(2), 8-16.
Erkul, E. R. (2021). Yapay zekâ ve büyük veri nasıl bir gelecek vadediyor?. TRTakademi, 06(11), 193-200.
Feiner, S. (2002). Augmented reality: A new way of seeing. Scientific American.
Gobbetti, E. & Scaneti, R. (1998), Virtual Reality: Past, Present And Future. Virtual Environments in Clinical Psychology and Neuroscience.
Milgram, P., & Kishino, F. (1994). A taxonomy of mixed reality visual displays. IEICE TRANSACTIONS on Information and Systems, 77(12), 1321-1329.
Özarslan Y. (2011). Öğrenen içerik etkileşiminin genişletilmiş gerçeklik ile zenginleştirilmesi, 5. International Computer & Instructional Technologies Symposium (ICITS 2011), Fırat Üniversitesi, Elazığ.
Sağıroğlu, Ş. ve Demirezen U. M. (Ed.). (2020). Yapay zekâ ve büyük veri: Teknolojiler , yaklaşımlar ve uygulamalar. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Türker, A. ve Dündar E. (2020). Covid-19 pandemi sürecinde eğitim bilişim ağı (eba) üzeriden yürütülen uzaktan eğitimlerle ilgilii lise öğretmenlerinin görüşleri. Milli Eğitim, 49(1), 323-342.